Meksika’da 2 Haziran’da yapılacak başkanlık seçimleri cinsiyet eşitliği açısından tarihi bir anı temsil ediyor. Kuzey Amerika’da ilk kez başkanlık seçimlerinde önde gelen adayların ikisi de kadın.
Anketlerde açık ara önde olan iktidardaki solcu Morena partisinin adayı Claudia Sheinbaum, muhalefetteki Frente Amplio koalisyonunu temsil eden Xóchitl Gálvez’e karşı yarışıyor.
Bütün bunlar, Meksika’nın ilk kadın başkanına sahip olacağını garanti ediyor; bu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için mücadele eden bir bölgede sembolik olarak önemli bir gelişme. Yine de Meksika’da bir kadının seçilmesi feminist bir hükümetin garantisini vermiyor. Şu an için bütün adaylar kürtaj hakkını uygulamaya geçirmekte birleşiyor.
2019 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ KADINLARIN ÖNÜNÜ AÇTI
2 Haziran seçimleri Meksika için olduğu kadar Latin Amerika için de bir dönüm noktası. Bölge ülkelerinin hemen hepsinde kamu görevlerinde cinsiyet kotası zorunluluğu kabul edilmiş olsa da hiçbirinde süreç Meksika’da olduğu ölçüde coşkulu yaşanmadı.
2019’daki anayasa değişikliğiyle, kamu yönetiminin her düzeyinde seçimle ve atamayla gelinen görevlerin cinsiyet açısından dengeli paylaşımı zorunlu kılındı. Sonuçta siyasi partiler üst düzey aday kadrolarını kadınlara açmak zorunda kaldı.
Son kamuoyu araştırmalarının çoğunda iktidardaki sol eğilimli Morena partisinin adayı Sheinbaum’un daha piyasa yanlısı bir muhalefet ittifakının başını çeken Gálvez’e en az yüzde 15 fark attığı görülüyor. Ancak üçüncü sıradaki merkezci ittifakın erkek başkan adayı Jorge Álvarez Máynez bile kadın dergisi Quién’in yarıştaki “üçüncü kadın” olarak nitelediği kıdemli feminist politikacı Patricia Mercado’yu seçim kampanyası eşgüdümünün başına getirdi. Farklı siyasi ideolojileri temsil etseler de adaylar cinsiyetle ilgili birçok konuda hemfikir.
KÜRTAJ SUÇ OLMAKTAN ÇIKACAK
Üç aday da Meksika Yüksek Mahkemesinin federal sağlık merkezlerinde kürtajı suç olmaktan çıkaran 2023 tarihli kararını desteklediklerini söylüyor.
Ayrıca, farklı türde bakım işleri sağlamak ve erkek şiddetini baskılamak için kamu tarafından finanse edilen bir sistemi başlatma sözü veriyorlar. Kürtaj hakları avukatı Ninde Molina, Foreign Policy’ye verdiği demeçte, günümüz Meksika siyasetinde feminizmi açıkça eleştirmenin genellikle adayların “sosyal medyada bloklanmasına ve oy kaybetmesine yol açtığını” söylüyor.
Bununla birlikte Molina ve diğer başka pek çok kadın hakları savunucusu dönüm noktası niteliğindeki seçimlerde adayların coşkusundan çok kararlılığını ölçü alma eğiliminde. Molina bu ay Este País için kaleme aldığı yazıda bir politikacının kadın olması gerçeğinin “onun demokrat, insan hakları savunucusu veya feminist ilkelerin savunucusu olmasının güvencesi olmadığını” yazıyordu.
Molina’ya göre kadın cumhurbaşkanı adayları, Yargıtay kararını desteklemek dışında kampanya süresince kürtajla ilgili ayrıntılı bir duruş sergilemekten kaçındılar. Aynı şey Álvarez için de geçerli. Meksika’nın 32 federal yargı bölgesinden 19’u henüz prosedürü suç olmaktan çıkarmadığı için bu nüans önemli. Molina, birçok kamu hastanesinin yasal olsa bile kürtaj hizmeti vermediğini ve Meksika’nın kamu sağlık sisteminin genellikle kürtaj hapları konusunda yetersiz olduğunu ekledi.
Adaylar erkek şiddetiyle mücadele planları konusunda daha spesifik tutum alıyor. Üç aday da yeni şiddeti önleme programları oluşturma ve savcıların kadın cinayetlerini soruşturma kapasitesini güçlendirme vaadinde bulundu.
Siyaset bilimci Mónica Tapia, Meksika’da feminist talepler söz konusu olduğunda, ideolojik sağ da dahil önemli bir fikir birliği bulunduğunu söyledi. Güçlük daha çok, bu gündemden sonuç almakta ortaya çıkıyor. Tapia, “Meksika’da öğrendiğimiz en büyük ders, ilerici toplumsal cinsiyet hedeflerini yakalamak için eşitliğin gerekli, ancak yeterli olmadığıdır” dedi.